İMGESİZ ŞEHİR

Bir zamanlar Ankara için “Mabetsiz şehir” algılaması, {deyimli} o zamanların tek parti veya {laik} zihniyet ve baskılarından, ötürü bazı dinci {gerici} akımlarca moda olmuştu.

Çok zaman aradan sonra, bir Diyanet İşleri Başkanımız da Cumhuriyet aydınlarımızın camilere pek ilgisiz xxxx davranışlarından şikayetçi olmuştu. Halbuki, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı mirası, o kadar camimiz vardı ki, üstelik Cumhuriyet, mimar, mühendis ve hayırseverleri, ihmal ve yıkım görmüş savaş mağduru bir o kadar camilerimizi, mescitlerimizi, onarmış yenileri ile köy kasabalarımıza kadar memleketi camilerle doldurmuşalardı.

Demek ki, konu cami yokluğu veya darlığı değil yönetimin ve entel kesimin halkın ve aydınlarımızın bu konuya bakış açısıydı.

Çok şükür şimdi, birkaç sokak ötede, birkaç apartman arasında, birbirinden güzel birbirinden geniş camiler arasında, {tabiri caizse iki cami arasında bir namaz} kalır gibi olduk.

O zaman bil hassa şehrimizde bu yarışın, yine Gaziantep’in-halen- imgesizliği içinde, ele alınıp düşünülmesi gerekiyor mu?

Geliniz bu şehre “mabedi bol şehir” veya “mabetli şehir” diyelim olur mu? Arife tarif gerekir mi?

O zaman halisane zihnimiz bize şöyle bir sual irade ediyor. “Bir şehir acaba neyi ile tanınıyor, söyleniyor, diğer bir yöreye neyi ile, galebe çalıyor fark atıyor”

Yine asil ve alicenap zihnimiz ve tarihimiz, bize cevap veriyor: “Neyiniz eksikse evvel ona bakınız” diyor ve ilave ediyor. Hani şehrinizin kendisine has, kendine özgü, bir “Gazilik anıtı” ve “Meydanı” diyor.

Bizler veya sizler, daha yüzyıl evvel, savaş sonrası gazilerimizin diktiği, o mütevazi veya imkânsızlık gereği, halen de üzerine bir taş dahi koyamadığımız o “şehitler anıtı” dediğimiz, bir mezar taşıyla iktifa edip teselli veya mağrur olabilirsiniz, ama etrafına gökdelenler, mantar apartmanlar diktiğiniz, dün acı zerdali çekirdeği yiyip, bugün Unesco’nun gastrosu ile övünüp veya höpürüp duran sizleri, tarih ve şehir acaba affediyor mudur?

Bunu ben demiyorum. Bakınız, -çok pahalı da olsa-halen fıstık ezmesi bir {G} harfi, {Ğ} bizi temsil ediyor, üstelik bir “Antep Kâh kesi” bize ve şehre bu şehri ziyaret edenlere, daha şirin geliyor.

GELİNİZ İNSAF EDİN TBMM özel kanunu ve İSTİKLAL MADALYASI ile taltif ve temyiz edilen, dünyanın hiçbir yöresinde rastlamadığımız şehir ve coğrafyasının “Tüzel kişiliğine” atfen, kendi gaziliğinden evvel Antep’i tercih ve takdis eden bir diğer GAZİ ye atfen ve hürmeten ŞEHRİMİZİ BU İMGE VE SİMGE yoksulluğundan ve bunun kısır çekişmelerinden kurtarınız.

“Anıtsal ulu caminiz fikri de” dursun, bakın önümüzde şehrimizin yüzüncü Gazilik yıl dönümümüz var. Arkasında da Sayın Cumhurbaşkanımızın, Antep’e özel hizmet ve müstesna gayretleri konuşuluyor.

NE DURUYORUZ yoksa yüzlerce ŞEHİRCİLİK UZMANI geldiler de sırf bu GAZİLİK MEYDANI VE ANITI için çalışıyorlar da bizim haberimiz mi yok?

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Halit Ziya Biçer - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.