Heyecan duymadığım işte olmam

Şerbetçi Mimarlık Ofisi ile çıktığı yolda bölge adına başarılı projelere imza atan Aysel Şerbetçi, yaklaşık beş yıllık süreçte büyük bir mesafe kat ederek, yurt çapında hayata geçirdiği önemli projelerle her geçen gün adını biraz daha duyuruyor.

“Zorda olsa başta bocalamak, sonrasında en iyisini yapmak beni heyecanlandırıyor. Tüm bunlar beni zinde tutuyor. Bir işe girmeden doğru analiz yapmaya çok özen gösteriyorum. Sevmediğim ve bana heyecan vermeyen hiçbir işe girmiyorum. Sevdiğim işi yaptığımda zaten çalışırken dinleniyorum ve sanırım bana enerji katan güçte bu.”

Gaziantep’te Şerbetçi Mimarlık Ofisi ile çıktığı yolda bölge adına başarılı projelere imza atan Aysel Şerbetçi, yaklaşık beş yıllık süreçte büyük bir mesafe kat ederek, yurt çapında hayata geçirdiği önemli projelerle her geçen gün adını biraz daha duyuruyor.

Şerbetçi Şirketler Grubu olarak son dönemde İstanbul’da da büyük ve başarılı projelerin danışmanlık hizmetini üstlenen ve aynı zamanda eşiyle birlikte yeni yatırımlara başlayan Aysel Şerbetçi ile İstanbul’da bir araya geliyoruz.

Samimi, enerjik ve nezaket dolu bir karşılamanın ardından sohbetimize geçiyoruz. Aysel Şerbetçi’yi tanıdıkça projelerindeki özgünlüğü de çok daha iyi anlıyoruz. Çünkü kendisini bir takım kalıplara hapsetmemiş ve hep farklı olanı kovalamış bir insanla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Ayrıca kendinden çok emin ve iletişimini denge üzerine kurmuş bir insanla sohbet etmenin keyfini yaşıyoruz…

Çocukluk yıllarından başlayarak ailenin ilk yatırımlarına, kendi iş ve özel yaşamına dair ne varsa soruyoruz ve Aysel Şerbetçi tüm içtenliğiyle yanıtlıyor. Aysel Şerbetçi, iş ve özel yaşamına dair bilinmeyen yönlerini anlatıyor.

Kutu

Mimari, İç mimari tasarım danışmanlık hizmetlerinin yanı sıra ev tekstili mağazaları, mobilya mağazaları bulunan ayrıca eşinin tekstille olan tecrübesiyle gerçekleştirdikleri son tekstil imalatı yatırımı ile hizmet sektörünün yanına sanayi üretimini de ekleyen Şerbetçi Grup’un yatırımlarını Aysel Şerbetçi konuştuk.

Nasıl bir ailede yetiştiniz? Nasıl bir çocukluk yaşadınız?

Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuyum. Bir abim birde erkek kardeşim var. Babam Faruk Mahramanlıoğlu her konuda kendini ciddi anlamda yetiştirmiş gelişimimde ciddi manada önder olmuş, lider, yardımsever, paylaşmayı seven, maddiyatı gerilerde bırakmış bir insan. Annem de yardımsever bir insan. Annemin babam ve bana göre biraz daha sakin bir yapısı vardır. Aileniz ve çocukluk döneminiz son derece önemli, insanın hamurunu şekillendiriyor. Çok mutlu ve iyi bir dönemdi çocukluğum; sakin, huzurlu ve güzeldi... Sıradan bir lise hayatım oldu ama üniversite hayatım çok güzel, başarılı ve verimliydi. Ardından iş hayatımda elde ettiğim başarılarım... Ailemden gelen özelliklerim ve tüm bu tecrübelerim bugünkü yaşadığım temelleri hazırladı.

O günlerden hatırladığınız anılarınız var mı?

Aslında ticareti ve çalışmayı hayatım boyunca çok sevdim. Çocukken bile arkadaşlarımızla evde yapılan pasta, limonata ve şurupları toplar, bahçede satardık. Ayrıca yaz tatillerini babamın yanında çalışarak geçirirdim. Babamdan ticaret dışında insan ilişkilerini ve esnaflığı çok iyi öğrendim ve bu değerler maddiyat ile ölçülemez.

Okul yıllarınız ve iş yaşamıyla ilk tanıştığınız günleri anlatır mısınız?

Aslında ben iş yaşamıyla üniversite yıllarımda tanıştım. Hiçbir yazımı Gaziantep’te ya da sürekli tatilde geçirmedim. Öncelikle öğrencilik yıllarımda İç mimarlıkla birlikte Çap yaparak Halkla ilişkiler bölümünde de okudum. Bir dönem editörlüğe ilgi duydum. Sonrasında bazı ulusal dergilerde çeviri yapmayla başladım, çok keyif alarak işi editörlüğe kadar götürdüm ve kendi harçlıklarımı araştırma, çeviri, yazı ve röportaj yaparak kazanmaya başladım.

İstanbul, eğer istekliyseniz, insanının ufkunu açan ve her türlü konuda kendinizi rahatlıkla geliştirebileceğiniz bir şehir. Dergiyle birlikte çok iyi tasarım ofislerinde çalışma fırsatım oldu ve projecilik anlamında çok şey öğrendim. Aynı zamanda Koleksiyon ile birlikteliğim yine üniversite yıllarımda başladı. Sonrasında zaten evlendim ve Gaziantep’e gelerek kendi tasarım ofisimi kurdum. O günler gayet güzel geçti, hem çok şey öğrendim hem de keyifli anılar biriktirdim.

Mesleğe başladığınız ilk yıllarda ne gibi zorluklar yaşadınız?

Elbette çok çalışmak ve mücadele etmek aynı zamanda projecilikte piyasayı iyi tanımak gerekiyor. Bundan daha önemlisi de mesleki anlamda konuya hakim olmak, sürekli öğrenmeye açık, tecrübe ve vizyon sahibi olmak gerekiyor. Erken yaşta kendi işimin patronu olduğum için yaşımın genç olmasından dolayı büyük projeleri alırken bir takım zorluklar yaşadım. Sonrasında işler başarılı bir şekilde tamamlandıkça zamanla bunun üstesinden geldim.

Şerbetçi Mimarlık’ın kuruluş sürecini ve hikayesini bizimle paylaşır mısınız?

Şerbetçi mimarlık 2010 yılında Gaziantep’te kuruldu. Öncelikle ağırlıklı olarak ofis ve idari bina projeleri üzerine yoğunlaştık. Bunun yanında nitelikli konut projeleri de tasarlamaya başladık. 2014 yılında İstanbul’da yeni projeler yapmaya başladık ve orada da iyi bir tasarım ofisi kurduk. Hem Gaziantep hem de İstanbul ofisimiz olarak uzmanlığımızı geliştirerek Türkiye’nin birçok bölgesinde otel projeleri yapmaya başladık. Otel projelerinde ihtiyaçları iyi analiz edip doğru partnerler ile çalıştık. Premium Partnership‘le otel yatırımları konusunda işbirliğine girdik. Ticari yapılar üzerinde uzmanlaşmış başarılı bir ekibimiz var. Ekip olarak yoğun bir iş trafiğimiz var. Bu tempo ve yoğunluk bizi dinamik tutuyor.

Zirve projeniz hangisi?

Bu benim için çok zor bir soru. “En önemli projem şu” diyemem. Çünkü hepsi farklı zamanları ve çok farklı olgunluk dönemlerimi temsil ediyor. Hepsiyle ayrı ayrı mutlu oldum. Bu yaşımda yapabildiklerimle açıkçası gurur duyuyorum. Ama şu an projeler bitip kullanıcılar içine taşınana kadar isim zikretmeyi çok sevmiyorum ama Türkiye’nin en büyük GYO şirketlerinden birinin projesini geliştiriyoruz ve bu süreç beni çok heyecanlandırıyor.

Tasarım hayatınızda bugüne kadar edindiğiniz tecrübeleri özetleyebilir misiniz?

Aslında her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz ve yeni tecrübeler ediniyoruz. Daha çok genciz ve çok tecrübeli olduğumu da düşünmüyorum. Böyle olmasından daha da keyif duyup, daha da heyecanla çalışıyorum. Ama genel olarak gözlemim; biz insanların kendilerini daha iyi ya da kötü̈ hissetmelerine katkıda bulunuyoruz. Çok kötü tasarlanmış bir ofiste ya da evde yaşıyorsanız veya çok insani değerleri kabul eden bir mimaride çalışıyorsanız, çok farklı bir his içindesinizdir. Bence bunlar çok önemli şeyler. Yani insanlar mimar ya da iç mimarlarını çok ciddiye almak ve iyi seçmek zorundalar. Özellikle işverenlerimiz. Bu sadece grafik dizayn değil. Bize de işverenler geliyor ellerinde resimlerle çok güzel diye. Ama önce konuşmak lazım, ne yapıyoruz ne hedefliyoruz diye. İçindeki şeyler önemli, dışarıdaki şeyler tartışılır. Onlar zevk meselesi. Ama insan doğaya karşı saygılı olmalı. Biz tasarımcılar olarak bunu biliyoruz. İşte işveren bunun için iyi bir mimar ya da iç mimar seçmek zorunda. Sadece grafik dizayn veya heyecanlı bir iç mekan ve cephe için değil. Mimar ya da iç mimar malzemeyi iyi bilmek zorunda. İyi bildiğiniz zaman, malzemeyi doğru yerde ve doğru detaylarda kullanabilirsiniz. İyi bilmek derken binlerce farklı malzemeyi bilmekten değil kullanacağınız malzemeyi iyi bilmekten ve doğru seçmekten söz ediyorum.

Şerbetçi mimarlık ve iç mimarlık olarak iş hayatına atıldınız ve şu anda birçok yeni kollar oluştu. Başından bu yana Şerbetçi Şirketler Grubu’nun kuruluş hikayesini anlatır mısınız?

Aslında çok eski değil aile tecrübesinden gelen tekstil kısmı hariç okuldan sonraki 7 yıllık bir mazi denilebilir. Öncelikle tasarımla başlayan sonrasında birçok markayı bünyemize aldıktan sonra daha yeni nesil bir bakış açısı yaratarak yeni bir tekstil fabrikası kurduk. İstanbul’da da yeni yatırımlarımız hızlanmaya başladıktan sonra, tecrübelerimiz ve bilgilerimiz doğrultusunda Şerbetçi Şirketler Grubu olarak bugünkü yapılanma oluştu. Doğru zamanlarda doğru kararlar verdiğimize inanıyoruz.

İş yaşamınızdaki kırılma/büyüme noktanız neresiydi? Şerbetçi Mimarlık’ı bugünlere başarıyla taşıyan dönüm noktasının olduğunu düşünüyorsunuz?

Çalışmanın tüm hayatımızdaki yerini göz önüne aldığımızda çalışma hayatımızın kalitesinin ve çalışma adına yaptığımız faaliyetlerin bireysel mutluluğumuza doğrudan etkisi vardır. Dolayısıyla hayatımızda mutlu olmanın, iyi bir kariyer elde etmenin ilk adımı da kişiliğimize uygun meslek seçiminden geçiyor. Sanırım benimde hayatımdaki dönüm noktası bu diye düşünüyorum. Tasarım ve sanat, aile ortamının da katkısıyla her zaman hayatımın içindeydi. Ama öncelikle ailemin tavsiyeleriyle başladığım öğretmenlik eğitimi yolunda mimariyi isteyerek iç mimari okumakla başlamak diyebilirim.

Koleksiyon Mobilya projesi nasıl ortaya çıktı? Koleksiyon yatırımlarınız sanırım hızla büyüyor. Kaç mağaza oldu ve yeni mağazalar geliyor mu?

Üniversite hayatımda koleksiyon mobilyada Faruk Malhan‘ı tanıma ve çalışma fırsatım oldu. Markayı benimsedim ve bu konuda sadece Türkiye’de değil dünyadaki en başarılı markalardan biri olduğunu anladım ve böylelikle markaya olan hayranlığım daha da arttı. Gaziantep’e döndüğümde kendi işimi kurdum. Ancak İstanbul’la olan bağım hem okuldan hem işlerimden dolayı hiç kopmadı. Bölgemize koleksiyon gibi bir markayı kazandırmak istedim. Markayı iyi tanıdığım, işleyişe hâkim olduğum için süreç kolay ve hızlı gelişti. Koleksiyon bacağı olarak Gaziantep Mağzamın ve yapılan projelerle güneydoğu bölgede göstermiş olduğumuz başarı ile birlikte Adana Koleksiyon Mağzasınıda bünyemize kattık. Şimdi ise yeni bir heyecanımız var. Şu an yatırımlarımızı İstanbul’da yoğunlaştırmaya başladığımız için bu seferki iş birliğimizi İstanbul’da hazırlıyoruz. Üçüncü Koleksiyon Mağazamızın önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde kapılarını açmayı hedefliyoruz.

Koleksiyon ürünleri daha çok kimlere hitap ediyor?

Koleksiyon’da ofis ortamlarının ve mobilyalarının tasarımı sürecinde temelde her zaman “çalışma kültürü” öncelikli olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım sayesinde, pazarın ve rekabetin getirdiği koşullar ve beklentilerin ötesinde çağın gelişen ihtiyaçları ve toplumun değişim süreci öncelikli olarak izlenmektedir. Günümüzde iş ortamları, modern insanın kendini var edebildiği ve hatta anlamlandırabildiği bir arenaya dönüşmüştür. Bunun da ötesinde, günün gelişen rekabet koşulları tüm kuruluşları, hayatta kalabilmek için daha da yaratıcı ve yenilikçi olmaya zorlamaktadır. Koleksiyon bu çerçevede yeni iş kültürüne ve buna uygun insan kaynağına gerekli ortamları sağlayabilmeyi amaç edinen eğitim, kamu, finans, sağlık, turizm, iletişim ve bilişim, sanayi sektöründeki kurumlar ve mimarlık, iç mimarlık ofisleri tarafından tercih edilmektedir.

Kurulduğu günden bugüne tasarımlarında evrensel referanslardan yola çıkan Koleksiyon ev segmentinde ise bu yıl evleri “İçinde Sana Ait Bir Ses Var” sloganıyla tanımlıyor. ‘İşte ideal eviniz’ gibi bir öneri yerine bireylerin kendi hayatlarına göre istedikleri şekilde dâhil edebilecekleri tasarımlar sunuyor. Bu yaklaşım kullanıcılara en özel yaşam alanlarını kendi iç seslerine kulak vererek oluşturmayı öneriyor. Bu anlamda iç mimarlar, mimarlar ve evin son kullanıcıları Koleksiyon’un hitap ettiği kitleyi tanımlamaktadır.

Son dönem ofis trendlerini bizimle paylaşır mısınız?

Aslında evet, dünyada bir trend var ve bu son trendleri çok sıkı şekilde araştırıp gözlemliyoruz. Fakat her şirketin kendine has belirli bir yapısı ve çalışma prensipleri var. Biz her şirketin kendine ait özeliklerini tamamen kaldırıp son derece teknolojik ofisler planlamak yerine, bu fikirlerle yeni teknolojiyi harmanlayarak her şirketin kendi öz yapısına uygun ofisler tasarlamaya özen gösteriyoruz. Dünyada ve artık Türkiye’de teknolojinin hızla ilerlemesi, mobil dünyaya geçiş, ofis kavramını “çalışma alanı” na dönüştürdü. Yeni nesil çalışma alanları çalışma zamanının tümünü esnekleştiriyor. Günümüzde sabit ofis şart değil, insanlar ofisten bağımsız çalışabiliyor. Mobil teknolojiler altyapısının sağladığı avantajlar; iş, operasyon ve çalışan verimliliğinin artmasına destek veriyor.

Doğru ofis tasarımı ile çalışanların verimliliğini artırmak için somut adımlar atılabilir. Yeni trendin “esneklik teması” yönünde “Eskinin tanımlı ve sabit ofis düzeninden, ofis içinde esnek bir yapı sağlayan hareketli/mobil düzene evriliyoruz. Şu an genel müdür seviyesi dâhil, kimsenin sabit bir masasının olmadığı, tamamı açık planlanmış, hemen her noktasında toplantılar yapılabilecek, öğle arası yemek yerken oyun oynanabilecek ofisler bile planlıyoruz ama ben her zaman trendlerin bize fikir ve yenilikçi ufuklar açmasından yanayım, esas başarı bunu firmaların yapısıyla doğru olarak harmanlayıp kullanıcılara sunabilmekte.

Şirketinizin mimari çizgisi, tarzı nasıl? Örneğin mimaride marjinal bir yönünüz var mı?

Tasarımın yüzyılı, yeri zamanı değişse de temel ilkeler geçerliliğini koruyor. Tasarımları her anlamda sürdürebilir yapmaya çalışıyoruz ve bu ilkenin parçası olarak yeşil prensipleri uyguluyoruz ya da işverenleri bu konuda ikna etmeye çalışıyoruz, kimlikli yapılar oluşturmaya özen gösteriyoruz. Çeşitli hareketlerden esinlenmekle birlikte özgün yapılar da yapmaya çalışıyoruz. Yapıya uzaktan baktığımız gibi içeriden de, dışarıya bakıyoruz. Çağımızda önemli ölçütlerden biri de ekonomik yapılar elde etmek. Tasarımlarımı yönlendiren temel felsefem, fonksiyonların uyumudur. Bir tasarımcının görevi budur. Sağlıklı çalışmayan bir vücudun çok güzel olması, iyi giydirilmesi, gösterişi, zenginliği hiçbir işe yaramaz. Geçici heves ve hayranlıklara uzun yıllar hizmet eden, insanın içinde rahatlığı ve konforu bulduğu, iyi hissettiği mekânları tasarlamaya özen gösteriyoruz.

Gaziantep şehir mimarisini nasıl buluyorsunuz? Artı ve eksileriyle…

Gaziantep zengin bir kültüre sahip. Tarihi mekanlarından etkileniyorum, günümüzde yapılan hem mimari projeler hem de şehir planını birçok kente göre daha başarılı buluyorum. Restorasyon ve peyzaj olarak başarılı adımlarla ilerliyor. Fakat şehir siluetindeki hatalarda göze batıyor. Örneğin kendi dokusu içerisinde yapılaşmış konutların arasında devasa yapılar şehir siluetine zarar veriyor.

Ülkemizde inşaat sektörü hızla büyürken, son dönemde konsept projeler artsa da mimari anlamda özgün uygulamalar göremiyor olmamızın sizce sebepleri nelerdir?

Tüketim çılgınlığı ve emlak piyasaları nedeniyle yapılan işlerde kalite ve emek görmek zor hale geldi. Mimari saygınlıktan uzak olan çoğu yeni yapı aslında birbirinin kopyası. Bu da dolayısıyla kaliteli işlerin önünü kapatıyor. Ülkemizde öncelikle düzgün yapılar yapan kişiyi başarılı mimar olarak görüyorum, kalıcı yapılar yaparak “moda” ya da “trendleri” taklit etmeyen mimarı başarılı buluyorum.

Ancak mimarlara çok geniş olanaklar verilmediğini de düşünüyorum, mimar olarak önceden tanımlanmış kent parsellerinde çalışmak çok anlamlı olmadığı gibi, başarılı mimar üretmek için de uygun olmayan bir sistem var. Başarılı mimarların, daha büyük ölçekte çalışma şansına sahip mimarlar olduğunu düşünüyorum. Gerçekten mimarların karar verici olduğu (tabi ki diğer disiplinlerle birlikte) yarışmalardan çıkan mimarları başarılı buluyorum. Taklitçilikten uzak, yapı programını da yorumlayabilen; siyasi iradenin dışında tasarım yapabilen mimarların, insanı, toplumu esas alan mimarların, başarılı olduğunu düşünüyorum.

Modayı takip eder misiniz? Kendi giyim tarzınızı anlatır mısınız?

Moda, dünyada yüzyıllardır kadın giyimi ve davranış kodlarını irdeleniyor. Bununla ilişkili olarak, Türkiye’de modernleşme sürecinde “moda”, bir yaşam biçimi olarak algılanıp, sosyolojik, ekonomik ve kültürel değişimlere entegre olarak hayatımızdaki esas rolünü alıyor bana göre.

Modayı takip etme konusunda hiçbir zaman zorluk çekmedim. Seviyorum modayı. Çocukluğumdan beride içinde sayılırım. Modayı takip etmek insana pozitif enerji veriyor. Hayatınıza güzel hoşluklar sunuyor. Evet, modayı özel hayatımda da iş hayatımda da takip etmeye çalışıyorum.

Bir tarzım var. Güncel çizgilerle birlikte klasik giyinmeyi de severim. Tüm markalardan stilime uygun ürünler seçerek sezon trendlerini her zaman kendi tarzımla bağdaştırarak kullanmaya çalışıyorum.

Hafta içi, klasik, sade ve küçük detayları olan giysileri tercih ederim. Hafta sonu gündüz spor kıyafetler giyerim. Siyah ve beyaz renkleri çok severek giyerim.

03 Oca 2017 - 09:17 -

Mahreç  Telgrafhaber Merkezi


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.