Başarmak için sevgi ve inanç şart

Ülkenin kriz yaşadığı yıllarda, kapısına kilit vurulan bir fabrikayı, ailesinin ve dostlarının tüm karşı çıkmalarına rağmen devralan Gaziantepli Atilla Ilıman, bugün Bursa’nın önde gelen tanınmış sanayicilerinden birisi olmayı başardı.

Ülkenin kriz yaşadığı yıllarda, kapısına kilit vurulan bir fabrikayı, ailesinin ve dostlarının tüm karşı çıkmalarına rağmen devralan Gaziantepli Atilla Ilıman, bugün Bursa’nın önde gelen tanınmış sanayicilerinden birisi olmayı başardı. Sanayi şehri Bursa’nın tekstildeki en büyük 50 fabrikası arasındaki ERTONA Tekstil, Avrupa başta olmak üzere dünyanın bir çok bölgesine yaptığı ihracatla ülke ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.

Bursa Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ERTONA Tekstil’in Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Ilıman ile önce çocukluk yıllarının geçtiği Seferpaşa mahallesindeki sokakları gezdik, ardından memleket sevdasını ve başarılarla dolu iş hayatını konuştuk.

Atilla Ilıman… Burç kasabasında dünyaya geldi. Çocukluğu Gaziantep’in buram buram tarih kokan sokaklarında geçti. Liseyi bitirip üniversiteyi kazanınca Gaziantep’ten ayrıldıktan sonra İstanbul’da kısa bir dönem öğretmenlik ve dershane işletmeciliği yaptı. Yolu bir gün Türkiye’nin dev sanayi kuruluşlarından Sönmez Filament ile kesiştiğinde hayatı değişti. Polyester üretimi, O’nun hep ilgi odağı olmaya başladı. PET atıklarından iplik üretimi yapmaya başladığında, Türkiye’de bu alanda bir ilke imza atmıştı. Atilla Ilıman Bursa ve Gaziantep’teki sanayi kuruluşlarında uzun süre üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra, 2008 krizini fırsata çevirip, büyük bir risk alarak tüm birikimlerini yatırıma dönüştürdü.

Atilla Ilıman kimdir, kendinizden bahseder misiniz?

Gaziantep’in Burç kasabasında 16 Aralık 1944 yılında, ebe bir annenin ve öğretmen bir babanın ikinci çocukları olarak dünyaya geldim. 7 yaşına kadar Burç kasabasında kaldıktan sonra, ablamın ortaokulda okuması gerektiğinden ve Burç’ta bu imkan olmadığından dolayı, 1951 yılında tayin isteyerek ailece Gaziantep’e yerleştik. Evimiz Seferpaşa mahallesinde dere kenarındaydı. İlkokula Maarif’teki Dayı Ahmet Ağa Okulu’nda başladım. Ertesi yıl babamın görev yeri nedeniyle Münifpaşa Okulu’na geçtim. Liseyi ise Gaziantep Lisesi’nde okudum. Fen ağırlıklı bir eğitim aldım, başarılı bir lise dönemim olduğunu söyleyebilirim.

Çocukluk ve gençlik yıllarınızın Gaziantep’i nasıldı?

Evler bahçeli, komşuluk ilişkileri üst seviyede, Kalenin etrafında yukarıdan aşağıya doğru dizilen esnaflar vardı. Esnaf arasında yardımlaşma ve dayanışma eksik olmazdı. Okula yürüyerek gider gelirdim. O kaldırımlarda yürümenin ne denli kıymetli olduğunu yıllar sonra çok daha iyi anladım tabi. Gaziantep anlatılamayacak kadar güzelliklerle dolu idi. Mutlu bir çocukluk dönemimiz vardı.

Gaziantep’ten ilk kez ne zaman ayrıldınız?

1962 yılında, lise tahsilimden sonra ODTÜ imtihanını kazandım. Ama şöyle bir hesap yaptım, hazırlık, master, mühendislik derken 7 yıl sürecekti. O esnada İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde daha kontenjan dolmamış, 5 yılda yüksek mühendis olunabiliyordu. Hızlıca karar alarak oraya geçtim. 1969 yılında Kimya Fakültesi’nden mezun oldum. Askerlik çağım gelene kadar da 1 yıl boyunca İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde öğretmenlik yaptım.

Kaç kardeşsiniz, ailenin diğer fertleri neler yapıyor?

Babam ve annem, bilgiye bilime çok önem veren insanlardı. Donanımlı bireyler olarak yetişmemiz için bizlere her olanağı sağladılar. 6 kardeşiz. Ablam Pervin Önenli banka müdiresi idi, emekli oldu. Ben 2 numarayım. Benim küçüğüm Orhan Ilıman makine mühendisliği okudu. Ayla Ilıman felsefe öğretmeni, küçük kardeşimiz Doktor Nevzat Ilıman dahiliyemütehassısı, Ankara’da yaşıyor ve halen mesleğine devam ediyor. En küçüğümüz Murat Ilıman ise bilgisayar mühendisliği bölümü mezunudur ve Ankara’da kendisine ait mühendislik şirketinin başında görev yapıyor.

Gelelim iş hayatınıza, nasıl başladınız?

1968-69 olaylarında asistanların boykotları yüzünden, üniversitelerde imtihanlara giremedik ve diploma almamız bir yıl gecikti. Bu süreçte aileme yük olmamak adına dershanelerde öğretmenlik yaptım. Askerlik öncesi İstanbul Fındıkzade’de bir dershane açtım. Feza Dershanesi Türkiye’nin 3.üniversiteye hazırlama dershanesi idi. O dershanede çalışırken, Pertevniyal’dan Davutpaşa Lisesi’ne tayinim çıktı. Bunun devamında Bursa’ya geldim. Bir yıl kadar bir dershanede çalıştıktan sonra 1973’te askere gittim.

“POLYESTER, MESLEK HAYATIMIN BAŞLANGICI OLDU”

Öğretmenlikten ayrılıp, sanayi ile tanışmanız nasıl oldu?

Kimya mühendisi olduğum için, Marshall Boya fabrikasında 1967 yılında staj yapmıştım, burada polyester üretimini öğrendim. Askerlik dönüşü Bursa’da Sönmez Filament’teişletme şefi olarak işe başladım. Polyester üretimi yapılıyordu. Polyester meslek hayatımın başlangıcı oldu. O günden beri de hayatımın en önemli parçası olmaya devam ediyor.

Sönmez Filament köklü bir sanayi kuruluşuydu değil mi?

Kesinlikle öyle. Sönmez Filament benim için bir okul oldu. Ali Osman Sönmez, Allah rahmet eylesin milletvekilliği yaptı, sayısız vergi rekortmenlikleri var. Sporla alakalıydı, voleybol takımı Türkiye şampiyonu oldu. 25 yıl buradan hiç kopmadım. İyice yoğruldum. Polyesterin üretimi, hammaddelerinin hazırlanması, ipliğe geçiş, elyaf üretimi, boya, baskı, dokuma, örgü, aklınıza ne gelirse orada öğrendim. Bilahare 1999 yılında oradan emekli oldum.

Sonrasında neler yaptınız?

Geri dönüşüm işini iyice pekiştirmiştim. Celal Sönmez sanayicilikten yavaş yavaş çıkmaya başlayınca, Gaziantep’e dönüş yaparak, Ritaş Holding bünyesinde Rifay adı altında ülkenin ilk PET şişe ve ambalaj atıklarından geri dönüşüm yöntemiyle elyaf üretim projesini gerçekleştirdim. Rifay ve Ripolteks isimli 2 şirketin genel müdürlüğünü üstlendim. Bu çalışmalar sektörde geniş yankı uyandırdı ve geri dönüşümü canlandırdı, duyanlar bu işe girmeye çalıştı. Gaziantep’ten Ritaş Türkiye’de ilktir. Sonra Çinliler Uşak’ta bir fabrika kurdu. 3. olarak Bursa’da Al-İpek adı altında bir fabrika kuruldu ve buradan bana teklif geldi. Bursa’ya tekrar döndüm. Üretimi daha da geliştirdim. Bizden sonra elyaf üreten 17 fabrika kuruldu. 9 yıl kadar Bursa’da çalıştım, Almanya ve Çin’de de çalışmalar yaptık.

KRİZ DÖNEMİNDE ALINAN RİSK…

Üst düzey yöneticilikten, kendi işinizin patronluğuna süreç nasıl gelişti?

Aslında aklımda yoktu. Bu çalışmaları yaparken, Türkiye’de 2008 krizi başladı. Bir çok firma kapandı. Benim genel müdürlük yaptığım firma da kapandı, ortaklar ayrıldı. Makinaları satmaya çalıştılar, ancak satamadılar. Bir gün bana gelerek “Atilla bey, bu fabrikanın temelinden beri siz varsınız, biz başka birine satamıyoruz, sen al, sana satalım” dediler. Önce kabul etmedim. Profesyonel bir yöneticiydim. Sanayicilik yapma gibi bir fikrim yoktu açıkçası. Israr edince, süre istedim. Uzun uzun düşündüm. Almaya niyetlendim bu kez aile fertleri karşı çıktı. Buna rağmen, makinaları satın aldım. Büyük oğlum Erman, küçük oğlum Tolgahan, eşim Neşe ve sonuna da kendi ismimin baş harflerinden esinlenerek ERTONA adlı şirketi kurdum. İ.T.Ü İşletme Mühendisliği mezunu büyük oğlum Erman ve İ.T.Ü Mimarlık mezunu küçük oğlum Tolgahan’dan yanıma gelmesini istedim. 2009 Temmuz’da şirketi kurup, 24 Ağustos’ta da imalata başladık.

İlk aşamada zorluklar yaşadınız mı, nasıldı o günler?

Krizden çıkmaya çalışan bir dünya ve Türkiye’de işe başlamak başlıbaşına zordu. Non-woven ve iğneleme yöntemleriyle, temizlik bezi, halı, keçe, vatka, yastık yorgan, mobilya sanayilerinin ana hammaddesi olan elyafları üretmeye başladık. Elyaf üretimi yurtiçinde rağbet gördü. Ardından ihracata başladık. Bugün, Avrupa’nın birçok ülkesine, Kuzey Afrika ve Rusya bölgesine ihracat yapmaktayız. Geldiğimiz noktada finans, üretim planlama, iç piyasa kontrolü tamamen Tolgahan’ın kontrolünde; Erman, kurumsal organizasyon, ihracat ve ithalat kısmını ele aldı. Ben ise yatırım, teşvik ve tüm ekibimizi yönlendirme ile uğraşıyorum.

3 yıl önce de polyester düz iplik üretimini (POY) gerçekleştirdik. Yani, PET şişelerden iplik üretmekten bahsediyorum. Geniş yankı uyandırdı. Birçok gazete ve televizyon kanalı bizi anlattı. Dünyada örnekleri vardı ama Türkiye’de ilk olarak biz başladık. Sonra da bu ipliği tekstüreedip, tekstil piyasasının birçok alanında kullanılan tekstüreipliği (DTY) ürettik.

PET şişelerden iplik üretmek nasıl aklınıza geldi?

Plastik geri dönüşüm konusunda ciddi tecrübelerim var. Yılların getirdiği bir tecrübe aslında. Bunu yapabilmek için uzun çalışmalar ve laboratuvar sonuçları gerekiyor. Yurtiçi ve yurtdışında yaptığım Ar-Ge ve ÜR-GE çalışmaları benim heyecanımı ve inancımı arttırdı.

“SORU İŞARETLERİNİ YOK ETMEZSENİZ BAŞINIZA İŞ AÇAR”

Bir gün, çalıştığınız sanayi kuruluşunun patronu olacağınız aklınıza gelmiş miydi?

Belki başka sektörlerde vardır ama polyester konusunda ikinci bir kişi daha duymadım. 52 yıldır bu işi yapıyorum ve bu iş benim için bir hobiye dönüştü. İşimi seviyorum. Uludağ Üniversitesi’nde beni bir gün konferansa davet ettiler. Oradaki konuşmamda “Bir işte başarılı olabilmek için sevgi şart, inanç şart, bu ikisi olmadan, olmuyor” demiştim. Çalıştığınız zaman, içten gelen duygu sizi bir yere götürüyor. Eğer kafanızda bir soru işareti oluşuyorsa, bu hangi konuda olursa olsun, o soru işaretini yok edeceksiniz. Soru işareti başınıza iş açar. Benim bütün herkese verdiğim ders budur. Başarının sırrı budur, kesinlikle zig zag yapmayacaksınız. Bir de beyin jimnastiği yapacaksınız. İnançlı olacaksınız. Girdiğiniz yolda hiçbir konu sizi etkilemeyecek. Ben iplik üretimine inandığım için imalatım devam ediyor. Başarıyla da götürüyoruz. Bu yıl ipliğe yüzde 100, elyafa da yüzde 30 yatırım yaptık.

“BU İŞE BİR MATEMATİK OLARAK BAKTIM”

Kendi işinizi kurma kararı alırken, kimlerle istişare ettiniz?

Az önce de bahsettim, herkes karşı çıktı. Eşim dahil, çocuklarım, akrabalarım istemedi. Bana teklif geldiğinde bir gece sabaha kadar düşündüm. Bu fabrikayı kuran bendim ama bütün elemanlar çıkarılmış, iş durmuş, şarteller indirilmiş, memlekette kriz var, işçiler kahvehanede, evinde bekliyor. Ama fabrikada üretmek için her şey mevcut. Yarın sabah “bismillah” desem hemen üretime başlayacağım. İnsanlar buna, boş tarla iken karar veriyor. Matematik olarak baktım, Allah’ın bana bir lütfu oldu, işçileri çağırdım ve başladım. Çocuklarım da işi sevdi. Süreç böyle başladı.

ERTONA Tekstil olarak şu anda sektörün neresindesiniz?

Şu anda sıkıntılı süreçte bile bu sektörün içerisinde belli açıdan bakıldığında 1 numarayız diyebilirim. Dünyada tek çatı altında benzer bir entegrasyona sahip ikinci bir fabrika daha duymadım. Mesela, elyaf fabrikası ayrı, iplik fabrikası ayrıdır. Geri dönüşüm, pet şişelerin hazırlanması ayrıdır. Bunların hepsini bir çatı altında toplayan dünyada belki de tek firmayız ve 20 bin metrekarede toplayan tek firmayız. Bursa Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde yükleme, sevkiyat, iç donanım ve yeni yatırımlar açısından da güzel bir konumumuz var. Bu konum bizi başarıya da götürdü. Çocuklarımın severek ve hırsla çalışması da benim için ayrı bir lütuf oldu. Gazianteplinin girişimci ruhunun bizde fazlasıyla var olduğunu düşünüyorum.

BURSA’NIN TEKSTİLDE İLK 50 SANAYİ KURULUŞU ARASINDA

Bursa sanayide önemli bir şehir, bu şehirdeki konumunuz nedir?

Bursa elbette tekstilde önemli bir şehir, tekstil sektöründe iyi bir yerdeyiz. Bursa çıkışlı tekstil ihracatında zannediyorum şu anda 25. sıralara kadar geldik.

Sektördeki gelişmeleri nasıl takip ediyorsunuz?

Bizim yaptığımız çalışmalarda ürettiğimiz ürünlerin pazarlama sıkıntısı yok. Aracı yok, müşteri bize gelir, biz müşteriye gitmeyiz. Yurt içi ve yurt dışı bu şekilde. Ürün yetiştiremiyoruz, inşallah çocuklarım biraz daha ileriye dönük adımlar atacaklardır, bu yolda ilerliyoruz..

Kapasite rakamlarınız nedir?

Aylık 2 bin ton elyaf, 500 ton iplik kapasitemiz var. İplikte bin ton olacak şekilde makinalarımız kurulu. Elyafta ise 2 bin 500 ton kapasiteye çıkacak şekilde çalışmalar yapıyoruz. Ciro olarak iyi durumdayız. Bursa’da bu sıralara gelebilmek bir başarı.

Peki sektör gelişimini tamamladı mı, yoksa devam eden bir süreç mi var, gelecekle ilgili ne görüyorsunuz?

2009 ve sonrasındaki 2 yıl çok güzel yıllardı. Çok güzel yatırımlar yaptık. Fabrika binasını satın aldık. İleriye dönük daha iyi yerlere de ihtiyacımız olacak. Sanayicilikte durursanız, birileri gelir, sizi geçer. İplik üreticilerinin rakibi var ama bizim yok. Mesela, polyester elyafta ve iplikte SASA büyük yatırım yaptı ama o orijinal çalışıyor, biz geri dönüşüm çalışıyoruz. Bu anlamda çok büyük katkılarımız var. Geri dönüşüm derken, bir zamanlar pet atıklarını ne yapacağız diye toprak altına gömüyorlardı. Doğa bunları yok edemiyor. Doğanın yok edemediği atıkları biz sanayiye geri kazandırıyoruz. Bu bizim için büyük bir başarı. Döviz ve istihdam sağlıyoruz. 170 kişi ile çalışıyoruz ve bu rakamı sağlıklı bir şekilde büyütmeye gayret gösteriyoruz.

Türkiye şu anda PET şişe atıklarını geri toplamak için çalışıyor ama siz yıllar önce bu işe başladınız. Ülke olarak, geri dönüşümde geldiğimiz nokta nedir?

Biz yıllar önce bu işe tesadüflerle değil, bilinçli bir şekilde, ciddi bir projeyle başladık. Bunu Gaziantep’te Ritaş Holding bünyesinde yaptık. Rıfat Kaleoğlu mekanı cennet olsun, meraklı bir insandı. O’nunla çok güzel çalışmalar yaptık. Tabi ki bu konuda bilinçli çalışmalar yapılması, projeler üretilmesi bizleri mutlu eder. Biz bir yol açtık, devamı geldi. Şu an daha iyi bir noktadayız.

Tekstil sizin için ne anlam ifade ediyor?

Tekstil bir okyanustur. Biz daha kaliteli, daha fazla müşteriye hitap edebilecek çeşitlilik düşünüyoruz. İnşallah gerçekleştireceğiz.

Siz Gazianteplisiniz ama yatırımınız Bursa’da. Doğup büyüdüğünüz bu kentle bağlarınızı koparmadığınızı da görüyoruz. Gaziantep’te yatırım yapmayı hiç düşündünüz mü?

Gaziantep elbette bizim için vazgeçilmez bir şehir. Ancak bizim sektörümüz için bazı zorluklar var. Takdir edersiniz ki, bir iş yapmak için bir fizibilite raporu hazırlanır. Fizibilitenin şartları vardır. Hammaddenin temini, pazara yakınlık gibi. Bursa’da tekstil atıkları daha fazla çıktığı gibi, İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerin de yakınında. Bu illerden gelen atıklar için Bursa çok daha uygun. Plastik atık dediğinizde sadece pet değil, biz evde atılan masa örtüsünü de değerlendiriyoruz. Gaziantep’te atık açısından bir daralma yaşayacağımızı öngörmekteyim.

Her iki şehri de bilen-tanıyan bir sanayici olarak, Gaziantep ve Bursa’daki sanayileşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gaziantep çok çalışan, akıllı bir şehir. Gaziantep’te pamuk sektörü ağırlıklı, bunun tekstile getirdiği bir kolaylık yok. Bursa’da ise tekstil yaygın ama bizim üretim dalımız olan polyester için daha uygun koşullar mevcut. Bakın biz Bursa’da polyesteri kurduğumuzda Nergis, Sönmez Flament, Sifaş, Polülen gibi markalar vardı. Bunlar zamanla kapandı ama onların devamı olan işletmeler aynı işi devam ettiriyor.

GAZİANTEPLİLER DERNEĞİ’NİN KURULMASINDA EMEK VERDİM

Peki Bursa’da Gaziantepli yatırımcıların oranı nedir, bir araya geliyor musunuz?

1971 yılında Bursa’ya gittiğimde Gaziantepli birçok arkadaş vardı. İSKO’nun o dönemdeki genel müdürü Zekeriya Konukoğlu da vardı. O’nunla da istişarelerde bulunduk ve Bursa Gaziantepliler Derneği’ni kurmaya karar verdik. Kurucu Başkan olarak da, yaşça bizden daha büyük olan, tecrübelerine saygı duyduğumuz, şu anda aramızda olmayan ancak çocukları halen Bursa’da yaşayan Halil Aslıkara’nınismi üzerinde birleştik. İlk başkan Halil bey, ikinci dönem başkanı ise bendim. Bu dernek çalışmaları sırasında oradaki Gazianteplilerle yakından tanışma imkanımız oldu. Gaziantepliler Derneği şu anda başarıyla görevini sürdürmektedir. Zaman zaman bir araya geliyoruz, sosyo-kültürel faaliyetlere katılıyoruz. Gazi’lik Ünvanı ve KurtuluşGünleri’nde kutlama yapıyoruz. Kendi yerimiz var. Tamamen siyasetten uzak, memleket odaklı çalımalar yapıyoruz. Celal Doğan ve Fatma Şahin’in desteklerini gördük, bunu da belirtmeliyim.

“KÖTÜ ÖRNEK OLAN İNSANLARI TUTMAM”

İş yaşamında vazgeçilmezleriniz nelerdir?

İşini seven, çalışırken “ben bu iş yerinde daha ileriye gidebilirim” diye düşünen, ileriye dönük başarı planlamaları olan insanlarla çalışmayı tercih ederim. Kötü örnek olan insanları tutmam. Benim fabrikam bir aile yuvası gibidir. Onların burada sevgi ile çalışması için olanak sağlarım. Çalışanlarımın yaşam koşullarını, ailevi durumlarını, onlara hissettirmeden tetkik ettirir, varsa bir dertleri, çözmeye gayret ederim. Çalışanlarım benim ailem gibi ve herkes bana “baba” diye hitap eder. Onlara patron olmanın ötesinde, onların gönüllerine girebilmek benim için çok önemli. Böyle bir tesiste çalışıyoruz.

“ŞİMDİKİ GENÇLER MUTSUZ”

Yeni jenerasyonu nasıl görüyorsunuz?

İplik ve elyaf üretimi konusunda, benim TÜBİTAK’ta birkaç tane kitabım var. Konferanslar verdim, seminerlere konuşmacı olarak davet edildim. Gördüğüm şu, mezun olup gelenlerin çok eksikleri var. “Para alalım, evimizi geçindirelim, daha iyi bir iş bulursak oraya atlayalım” düşüncesi yaygın. İş geliştirmeye yönelik bir şey beklemiyorlar. Halbuki kendi işinizde sebat ederseniz mutlaka bir yere gelirsiniz. Bizim dönemimizde gençler işini ve eğitimini düşünüyordu. Şimdi herkes bir tarafa çekiliyor ve çok kişi mutsuzlar. Zaten üniversite giriş sınavlarındaki başarı oranına bakınca bunu görürsünüz. Bizim dönemimizde üniversite mezunu olan kişi daha donanımlı yetişiyordu, şu anda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bakın bu çok önemli, eskiden Sanat Enstitüsü mezunları vardı. Şimdi teknik eleman yetişmiyor. Türkiye’de bu eksiklik var. İhtiyaç fazla, arz yok.

Atilla bey bir gününüz nasıl geçiyor?

Ben biraz işkoliğimdir ama işimde gün içerisinde yaşadıklarımı evime yansıtmam, çocuklarım da öyledir. Günüm işletmede geçer, birçok gün sabah kahvaltımı bile işyerinde yaptığım olur. Gemlik Körfezi’ne bakan bir evim var, akşam 6 gibi evimde olmaya gayret gösteririm. Bahçe işleri ile uğraşmayı severim, orada kuzeyden gelen poyraz beni dinlendirir, yorgunluğumu bu şekilde atarım. Bazı günler dışarda oluruz. Hafta sonu hep birlikte olmaya gayret gösteririz. Düzenli bir yaşamım olduğunu söyleyebilirim. Şu sıralar, kısa gezilere merakım arttı. Deniz kenarında birkaç gün kalmak veya kış aylarında termal kaplıcalara gitmeye vücut ihtiyaç duyuyor.

Ailece birlikteyken nasıl vakit geçirirsiniz?

Bizim yakın dostlarımızla sürdürdüğümüz bir aile geleneğimiz var. Her cumartesi akşamı, birimiz yemeğe davet eder, yemek sonrası sohbet eder, güzel vakit geçiririz. Pazar günleri de eşimle birlikte mutlaka bir balık restoranına gideriz. Çocuklar zaman zaman bizlere katılır, 45 yıllık evliyim, gayet mutlu, huzurlu bir hayatım var.

Mutfakla aranız nasıl?

Sadece çiğköfte yapabilirim. Kalan tüm işleri eşim yapar. Eşim Bursalı ama yuvarlama yapmayı bile öğrendi. Gayet güzel Antep yemekleri yapıyor.

Favori yemekleriniz hangileri?

Yuvarlama ve Ali Nazik severim. Sofrada mutlaka bir çorba olsun isterim, favorim yayla çorbası. Kebaptan biraz uzak durmaya dikkat ediyorum, balık ve tavuk ağırlıklı beslenmeye gayret ediyorum. Kilo vermenin arayışı içerisine girerken 14 kilo verdiğimi de belirteyim.

Torunlarla diyaloğunuz nasıl?

Büyük oğlum Erman’ın da küçük oğlum Tolgahan’ın da birerkızı ve birer oğulları var. Arın Ilıman ilk torunum çok candan, duygusal bir çocuk. Marin Parla Ilıman büyümüş de küçülmüş denilen türden, Ela Ilıman da çok şeker, anneye düşkün ve şimdi bir de erkek kardeşi oldu, Emir, henüz 2 aylık... (gülüyor) Torunlarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum.

TEK KELİMEYLE

Risk : Fazla açılmamak

Yatırım : Zamanına göre hareket etmek

Gaziantep : Nostalji ve mutluluk

Bursa : Dostluklar, aile bağları

Türkiye : Andımızla beraber büyüdük, sevdamız.

Strateji : Akıllı hareket etmek.

Para : Kontrollü olması gereken bir vasıta.

Hedef : Sağlıklı büyüme

Global : Öncelik, kendi çevremizde globalleşmek.

Marka : Önemli

Sektör : Polyester

Sermaye : Olması gereken

Dün : Bugünü aratmayan

Bugün : Daha iyi olması şart.

Gelecek : Başarı, sağlık ve huzur beklentisi.

Mutluluk : Herkeste olması gereken bir kavram.

BEĞENİLERİM

Nereden Giyinirsiniz : Beymen, Vakko, Lacoste

Hangi TV programlarını izlersiniz : Bilim kurgu ve siyaset programları.

Otomobil tercihiniz : Jeep, BMW ve Wolksvagen

Mekan tercihiniz : Huzurlu, sessiz, geniş mekanlar. Balık restoranları.

Kitap tercihi : Bilim kurgu ve polisiye.

Tuttuğunuz takım : Galatasaray

Sevdiğiniz yemek : Çiğ Köfte

Sevdiğiniz Ülke : Türkiye

Burcunuz : Yay

NEŞE’Lİ AİLE… Ilıman ailesinin en büyük motivasyonkaynağı, torunların olduğu ortamda vakit geçirmek… Böyle anlardan bir kare… Arın, Marin Parla ve Ela Ilıman karede… Karede olmayan Emir ise henüz 4 aylık…

BABALAR VE OĞULLARI… Atilla Ilıman kurucusu olduğu Ertona Tekstil’i Erman ve Tolgahan Ilıman ile birlikte yönetiyor…

ERTONA O’NUN ESERİ… Atilla Ilıman krizli yıllarda, kapısına kilit vurulan bir fabrikayı devralarak, sektörün devleri arasına sokmayı başardı.

02 Eyl 2019 - 08:11 -

Mahreç  Telgrafhaber Merkezi


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.